tablet ekran tamiri ve islam bilgisi76
tablet ekran tamiri ve islam bilgisi76 evet arkadaslar sizler icin tablet ekran tamiri diyorki Papazlar, farz olan Ramezân orucuna da. Benî İsrâîlin ibâdetlerinden alınmışdır diyerek, i’tirâz etdikden sonra, (İncil oruca dâir bir emr vermemiş ve bu husûsda herkesi serbest bırakmışdır) diyorlar.
Protestan papazları, (Katolik, rum, ermeni ve diğer ba 'zı hı-ristiyan fırkaları arasında bir nev'perhiz şeklinde oruç var ise de, bu yehûdileri takliddir. Yoksa İncilde aslâ böyle yapılmasını emr eden bir yer yokdur. Protestanlar, böyle ağır bir yükü halka yük-lemekden sakınırlar. Sâdece kötü niyyetlerden ve bâtıl inançlardan sakınılmasını, halka tavsiye etmişlerdir. İşte, bu gibi zâhiri ve lüzûmsuz ameller husûsunda, insanları, kendi ihtiyârlarına bırakan bir din, elbette şiddetli emrler ile, insanları şekli ve zâhiri amellere mecbûr eyleyen bir dinden efdâldir. Zirâ, kendi rızâsı ile ibâdet etmek, babasına severek itâat eden çocuğun huyudur. Fe-kat, şer'i emrlerin icâb etdirdiği şeylere mecbûren itâat etmek, efendisine mecbûren hizmet eden kölenin sıfatıdır. Papazın kendi iddiâsını kuvvetlendirmek hırsı ile uydurduğu bir iftirâdır. (İlâhf bereketlere çokça kavuşmak, yalnız Kâ’be-i muazzamayı ziyârete mahsûsdur) şeklinde Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şeriflerde, herhangi bir haber var ise, beyân etmelidir.
5— Kâ’be-i muazzamayı ziyâret etmek, müslimânlara umûmî bir cmr değildir. Hac yapacak kimse, hac yapabilmek şartlarını hâiz olmalıdır. Meselâ, zengin olmak, sıhhatli olmak, gidilecek yolun emîn olması gibi. Papazın burada da, kötü niyyeti ve düşmanlığı ortadadır.
6— Bir dinde, bir mahalli ziyâret etmenin ve o mahalli kıble edinmenin emr olunması, o dînin yüksek bir mertebe ve rûhâniy-yetden en aşağı dereceye düşmesini îcâb etdirmez. İncîllerde, îsâ aleyhisselâmın (Beytullah=Allahm evi) olduğunu bildiren bir âyet de yokdur. Bir sebeble yükseklik ve rûhâniyyetin azalması papazın kendi hayâlidir.
7— Kâ’be-i muazzamayı ziyâret etmenin müslimânlara emr olunması, hükmü kaldırılmış şeklî bir âdete, tekrâr geri dönmek değildir. Çünki, îsâ aleyhisselâmın dîninde, Beyt-i mukaddes ziyâret hükmü kaldınlmamışdı. Gerek îsâ aleyhisselâmın dîninde, gerekse İslâm dîninde, geçmiş Peygamberlerin şerî’atlerinin nice hükmleri bâkîdir. Bunların bâkîolması, Mûsâ aleyhisselâmın şerî’atine geri dönmek demek değildir. Papazın, haccın şartlarını bilmeden (şeklî ibâdetdir) sözü de, cchâletini göstermekdir.
İslâmiyyetde emr edilen haccın âdâbından kısaca bahs edelim:
Hacca niyyet eden bir mü’min, her şeyden önce, ihlâs ile tev-be etmelidir. Üzerinde kul hakları varsa, ödemeli, emânetleri sâhiblerine vermelidir. Hacca gidip gelinceye kadar, âilesinin ihtiyâcı olan nafakayı hâzırlamalıdır. Kâ’be-i muazzamaya gidip gelinceye kadar, îcâb eden yol parasını, halâl maldan olarak yanına alması ve kendisine hayrlı yol arkadaşları bulması ve içlerinden huyu en güzel, [ilmi ve tecribesi en çok] olanı, emîr ta’yîn edip, onun sözlerine itâat etmesi ve onun tedbîrlerini yerine getirmesi lâzımdır. [Ayrıca, yolun emniyyetli olması, canının ve malının helâk edilme korkusu olmaması lâzımdır. Yol emniyyeti olmaz ise, hacca gitmek farz olmaz.]
Haccın farzları üçdür;
1— İhram giymek; Mekke-i mükerremeye yaklaşıldığı zemân, mîkât denilen belli yerlerde veyâ dahâ evvel, hâcılar elbiselerini çıkarıp ihrâma bürünürler. Başka birşey giymezler, Ya’nî dünyâ zînet ve elbiselerinden arınıp, mahşer yerine gider gibi, herkes
det ile, bilhâssa, yaz günlerinde, gündüzleri yimeyip içmeyip, nıu'tâd olanın tersine, geceleri yiyip içmenin sıhhate zararı pek çokdur. Ayrıca, birçok hastalıkların meydâna gelmesine sebeb olacağı, tabîbler tarafından iddia edilmişdir. Ayrıca bu farz, dünyâ üzerindeki memleketlerin gece ve gündüz zemânları, birbirlerinden farklı olduğundan, ba 'zı memleketlerin ehâlîsi için çok, ba 'zı memleketlerin ehâlîsi için az bir müddet olarak icrâ edilmekde-dir. Bu da, Allahü teâlânın adâletine uygun değildir. Bilhâssa, alt-mışyedi arz derecesinde olan memleketlerde gündüz müddeti bir ay, altmışdokuz arz derecesinde olan memleketlerde iki ay ve yetmişüç arz derecesinde olan memleketlerde üç aydır. Bunun için, bu arz derecelerinde olan memleketlerde yaşıyan müslimânlar için oruç tutmak mümkin olamaz. Her hâlde ve her memleketdejyu-lunan insanlar için münâsib ve muvâfık olmıyan böyle bir dînin, bütün insanlara teklîf edilmesi, Allahü teâlânın yüksek hikmet ve mutlak olan adâlet-i ilâhiyyesine lâyık olamıyacağı açıkdır. Hâh buki, bu gibi memleketlerde binlerce kişi, hıristiyanlığa tâbi’ olup, hıristiyanlığı hiç bir zorluk olmadan icrâ etmekdedirler. Bu da, islâmiyyetin hıristiyanlıkdan efdal olamıyacağının açık delilidir) demekdedirler.
CEVÂB: Bu i’lirâzlarm [ve iflirâlann] her biri pek çok delîl-ler ile cevâblandınlmışdır. Şöyle ki;
1_ Oruç tutmak Mûsâ aleyhisselâmın dîninde vardı. îsâ aleyhisselâmın dîninde de, aynen devâm etdi.^Bunu aşağıda bildireceğiz. İslâm dîninde orucun bulunmasına i’tirâz olunamaz.
2_ (İncil, oruca dâiraslâ bir emr vermemişdir ve herkesi kendi ihtiyârına bırakmışdır) demek açık bir yalandır. Çünki (isteyen oruç tutsun, istemeyen tutmasın) gibi, insanları oruç tutmakla tutmamak arasında muhayyer bırakan bir İncîl âyeti yokdur. Var ise papazlar bunu göstersinler.
3— Katolik, rum ve ermeni kiliselerine mensûb olan hıristi-yanların inançlarında, perhizin aslı oruç olduğu hâlde, sonradan Pavlosun [nasrânîliği yehûdîlikden temâmen ayırıp, putperestliğe çevirmek için] yapdığı tahrifleri ve birçok ibâdetleri ibtâli sırasında bu hâle getirilmişdir. Yoksa, İncilde oruç emri yokdur demek, İncile açık bir iftirâdır. Matta İncilinin dördüncü bâbınm başında (îsâ aleyhisselâmın şeytân ile çölde imtihân olurken, kırk gün oruç tutup, sonradan acıkdığı) ve altıncı bâbınm onaltıncı âyetinde (Oruç tutduğunuz zemân, ikiyüzlüler gibi yüzünüzü ekşitmeyin) diye emr etdiği ve cin çarpmış bir kimseden cinni çıkarınca yanında bulunup hayret edenlere, (Bunun gibi şeytânı, oruç çıkarır) dediği İncîllerde yazılıdır. îsâ aleyhisselâmın îmân eden hâlis mü’minleri, çeşidli işkencelerle i dâm eden Pavlos, yukarıda tafsilatını bildirdiğimiz, kendisinin uydurduğu, hayâl mahsûlü bir yalan ile, gûyâ nasrâniyyeti kabûl eyleyip, oruç ve sünnet olmak gibi, îsâ aleyhisselâmın şerî’atin-de bulunan ahkâmın kimisini, yehûdîliğe benzemek olur diyerek, kimisini de te’vîli mümkin olmıyan başka şeylere benzeterek, nesh ve te’vîller yapdığı sırada, Petrus mukâbele etmek istemiş ise de, Pavlosun adamları saldırıcı olduklarından, Petrusu mağ-lûb etmişdir. Kadr ve kıymeti yüksek olan Petrus, yehûdîlerdan korkarak, îsâ aleyhisselâmı tanıdığını inkâr edecek kadar za’îf kalbli olduğu için, Pavlosa karşı sükût etmeği tercîh etdiği, İncîl-lerde ve hıristiyan din adamlarının ileri gelenlerinin kitâbların-da açıkça yazılıdır.
Protestanların, (Oruç tutmak gibi ağır bir yükü insanlara yüklemek yerine, insanın yalnız bozuk, kötü niyyetlerden ve bâtıl düşüncelerden kendini uzaklaşdırmasını herkese tavsiye ederiz) demece aslâ hakları yokdur. Çünki, Allahü teâlâ tarafından gönderilmiş hak bir dînin ahkâmını, insanlar değişdiremez-1er. Bunun için, birçok papaz, toplanılan konsil ve ruhbân cem’iy-yetlerinde verilen kararların hepsine i’tirâz etmişlerdir. Protes-tanlar da, bu konsillerin kararlarının çoğunu red ve inkâr et-mekdedirler. Hâl böyle iken, Luther ve Kalvin gibi Protestanlığın kurucusu olan papazların veyâ (Gadâ>ül-mülâhazât) kitâbı-nı yazan papaz gibi, protestan cem’iyyetleri tarafından ücret ile tutulmuş papazlardan meydâna gelen cem’iyyetlerin tavsiyelerinin bir kıymeti olamaz. Oruç, yalnız aç ve susuz durmakdan ibâ-ret değildir. Orucun, bâtınî birçok hükmleri ve fâideleri vardır. İlâhî esâslar üzerine binâ edilmiş olan bir farzı, papazların ve hiç bir kimsenin tahrîf etmeğe, değişdirmeğe selâhiyyeti yokdur.
5 — Oruç zâhirî ve lüzûmsuz amellerden değildir. İrfân sâhi-bi olanların ma lûmu olduğu üzere, beden rûhun mekânı ve nefsin arzûlarının dönüp durduğu yerdir. Nefsin cismânî arzûları ne kadar gâlib olursa, rûhânî mükâşefeler o kadar az olur. [Hattâ hiç olmaz.] Bu kâide her din ve mezhebde müşterekdir. Hepsinde nefsin arzûlarını yapmamak ya’nî (riyâzet) çekmek, Allahü teâlâya yaklaşmağa vesîle olur. Riyâzet nefsin şehvetini kırar. Bunun için her din ve mezhebde riyâzet kıymetli tutulmuşdur.
îslâmiyyetde orucun üç derecesi vardır:
1) Avâm orucu: İslâmiyyetin ta’yîn etdiği zemân içerisinde [Ra-mezân ayında], gündüzleri yemek ve içmek ve cimâ’dan kendini
lan olan bu sözleri doğru olsa, İslâm memleketlerinde Ramezan ayında her müslimânın hasta olması ve çok kimsenin vefât etmesi îcâb ederdi. Hâlbuki sıhhî istatistiklerde, Ramezân ayında diğer aylara göre hiç bir zıdlık görülmez. Aklen de düşünülse, bir çok insan sabâh ve akşam olmak üzere günde iki kerre yemek yir-1er. Mu’tâd olan iki yemek vaktinin birinde, bir kaç sâat değişiklik yapmakla, vücûdda ne gibi değişiklik meydâna gelebilir? Belki oruç ayının başında bir iki gün biraz değişiklik his edilebilir. Bu cihetle orucdan dolayı sıhhatde bir değişiklik olmaz.tablet ekran tamiri sundu.
tablet ekran tamiri, tablet ekranı tamiri,
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder