replika telefon ve modern islam

replika telefon ve modern islam

 replika telefon evet arkadaslar bugün sizlere en güzel yazıları yazan replika telefon diyorki Kilise tarafından temsil olunan bir respublica Christiana sü^ konusu idi (tafsilat, Erdrnann 1977). Haçlı Savaşlarına vücut veren Hıristiyan kozmopolitanizmi, eskatolojik bir vizyona, siyonizme dayanıyordu: amaç, Kudüs’ü kâfirlerden temizleyerek Hırist'in Krallığını yeniden kurmaktı. Hıristiyan kimliği de bu eskatolojik vizyonun gerektirdiği “dost/düşman, iyiler/kötüler" diyalektiğince belirlendi: Mürnin/kâfir
[fıdellinfıdel). Ancak bu, İslam’da ve diğer dinlerde olduğu gibi bir inanç ayırımırun ötesinde eskatolojik bir kutuplaşmayı ifade ediyordu: Mesih (Christ)’in tâbi-si/Deccal (Antichrist)’in tâbisi.

Örneğin XII. yüzyılda Haçlılar, Kudüs’ü ele geçirmelerini Deccal’ın hezimeti olarak görmüşlerdi. Buna göre "kâfir”, Hz. İsa’yı Hak Mesih olarak tanımayarak Deccal’in safına geçen, Yahudi, Müslüman ve Ortodoks BizanslIlar dâhil herkesi kapsıyordu. “Mümin/kâfir” ayırımının etnik ifadesi ise “Franidara karşı Sarakenler” idi. replika telefon Haçlı Savaşları esnasında revaç bulan, etimolojik olarak Arapça “şarkiyyîn=doğulular” kelimesinden gelen saracen (Skeat 1974: 534), Suriye’nin Doğusundaki Mısır Arapları için kullanılmıştı; çünkü ilk Haçlı Seferi (1217-1221) sırasında Kudüs, Mısır’ın kontrolü altındaydı. Bu bakımdan Saraken, dar anlamda, “Mısır Arapları”, geniş anlamda “Arap Müslümanlar”, daha geniş anlamda ise “bütün Müslümanlar” anlamına geliyordu.
1095’te başlayan Kudüs’e yönelik Haçlı Seferleri dokuzuncusu (1271-1272) ile son buldu. Bundan bir süre sonra 1299’da Osmanlı Beyliği dünya sahnesine çıktı. OsmanlI’nın Balkanlara geldiği izleyen yüzyılın ikinci yarısında (1350-1400) Haçlı projesi de, ötekisi de dramatik olarak değişti. Hıristiyan dünya, uzun süredir kaos içindeydi. 1054’de Batı ile Doğu Hıristiyanlığı, Katoliklik ile Ortodoksluk arasında yaşanan Büydik İtizalden (CreatSchism) sonra 1378’de Batı Hıristiyanlığı içinde Fransız ve İtalyan-1ar arasında ikinci bir bölünme daha yaşandı. Hıristiyan dünya içindeki derin ihtilafın artık ortak bir düşman sayesinde giderilmesi, birlik sağlanması mümkün değildi.
Doğal olarak iki taraf (Katoliklik ile Ortodoksluk) ta faturayı birbirine çıkararak köprüleri attı. Dönemin önde gelen Katolik propagandisti Philippe de Meziere’de (Petkov 1997) görüldüğü gibi, iki taraf ta o zaman için birbirlerine karşı Türkleri ehven-i şerreyn olarak gördü. Türkler, özellikle Ortodoks dünyaya Anadolu ve Balkanlara düzen ve barış getiren taze bir güç olarak göründü; zira en kötü bir düzen bile
iyiydi. Ancak zamanla Katolik dünya Haçlı trendinin tersine
kanaatine vardı; Haçlılar İslam diinyasının kalbine ilerlerken, aksine Müslüman Türider, Hıristiyan dünyanın kalbine doğru iler]^' başlamıştı. Artık Hıristiyan Ümmeti, çok daha İnsanî ve duyg^^^'j’^' amaçla, hücumdan çok '‘harîm-i ismet'üni korumak için Haçl, yapacaktı.
■'Franklar/Sarakenler” düalizminden anlaşılacağı gibi Arapça “şarJd , =doğulular’’ kelimesinden gelen Saraken, Doğu Müslümanları Araplg^ Doğu Hıristiyanları Ortodokslar olmak üzere Katolik dünyanın bütu*' öteki Doğulularını kapsıyordu; nitekim /r,3/2^ kelimesi, Müslümanlary^ BizanslIların ortak Ötekisini (Toynbee 1962; 154) ifade ediyordu. TUf], nihai olarak Sarakeri'm yerini aldı. 1453’de Ortodoks Yunan ve Müslüman Arapları bünyesine katan Osmanlı sayesinde Batı’nm ötehsj teke inmişti artık. Böylece XIV. ve XV. yüzyıllarda Hıristiyan Avrupj kendini savunma yoluyla benini kurabileceği net bir ötekileştirme, daha doğrusu düşmanlaştırma fırsatı buldu. Normalde özdeşleşmeyi sağlaya, cak ötekileştirme, düşmanlaştırma değil, sadece farklılaştırma anlamına geliyordu.
Ancak Katolikliğin de benimsediği eskatolojik zihniyetin arkasında ya. tan teodisi, “melek/şeytan, Mesih/Deccal taraftarlığı” gibi belirsiz iç ve dış düşman, /e/nû'Mû'üretimini öngörüyordu; Almanca ye/nû'&jy kavramının başka dillere aktarılamazlığı da bundan kaynaklanıyordu. Antil Yunan veya Haçlılar zamanında barbar kelimesi düşmanlaştırma dep, sadece kültür ve inanç farklılığını ifade için kullanılıyordu; Avrupalılar o zaman genelde Arap medeniyetinin zenginliklerinin farkındaydılar, Şimdi ise Türkler, “Deccalın ajanlığı" olarak tanımlanan barbarlıkla özdeşleştirildiler. Onlar Katoliklerin gözünde artık Sarakenler gibi yalnızca din değil, medeniyet düşmanı “kapıdaki barbarlar”dı. Bu barbarlık, Orta Asyalı göçebeler olan Türiderin genlerinden geliyordu (Housley 2005).
Bu esnada Hıristiyan ötekisini kaybeden Avrupa, Reformasyon ile kendi içinde üçüncü bir büyük bölünme daha yaşadı. Ancak bu esnada bir yandan da dinin medeniyete dönüşmesine yol açacak büyük bilimsel ve felsefi atılımı başlattı. 30 yıl savaşlarının arkasından 1648’de gelen Westphalia Antlaşması, 1555 Augsburg Barışının prensler için öngördüp cuius region, cuius religio (kimin bölgesi, onun dini) ilkesini pekiştirerek ve böylece bağımsız Avrupa devletleri sistemine yol açarak Hıristiyan
İSLAM'DA MODERNLEŞME ı«- 275
Ümmeti idealine son verdi. Aynı zamanda bu tarihte yükselişe geçen Batı karşısında Osmanlı’nm ricat süreci başlıyordu.
Tam (1450-1650) iki yüzyıl süreyle Osmanh karşısında korkuyla titreyen Avrupa şimdi hücuma geçmişti. Bu süreç te iki yüz yıl sonra (1650-1850) zirveye çıktı. Dünyagörüşündeki değişime paralel olarak maddi hâkimiyetinin zirvesine çıkan Avrupa, Türklerden tarihî rövanşı alacaktı. Ünlü İngiliz tarihçisi Lord )ohn Acton (1834-1902), "modern Avrupa tarihinin Osmanh fethinin baskısı altında başladığı” tespitini yaparken (aktaran, lyigun 2006) aynı zamanda şimdi trendin tersine döndüğünü ve rövanş vaktinin geldiğini de belirtiyordu. Zaten Napoleon’un 1798’de Mısır’ı fethiyle Osmanh ve İslam dünyasının modern tarihi başlamıştı; XIX. replika telefon asırda İngiltere, bu tarihi daha da hızlandıracaktı.
Bu kampanyanın kavranması için cevaplandırılacak iki temel soru vardı. Birinci ve esas mesele, sekülerleşen Avrupa tarafından Türklerin ötekileştirilmesinin yeni tarzının keşfi, İkincisi, niçin İngiltere’nin bu kampanyada başı çektiği sorusunun cevaplandırılmasıydı.
Batı’nm Türkler hakkındaki imajına ilişkin çeşitli dillerde sayısız araştırma olmasına rağmen (örneğin Rouillard 1938, Çırakman 2001, Bisaha 2004), Türklerin Avrupa tarafından XIX. yüzyılda zirveye çıkan ötekileştirilmesinin derin epistemolojik anlamının bugüne kadar keşfedilebilmiş olduğunu söylemek zordur. Bu anlamın keşfi, kozmopolitanizmin mekanizmasının anlaşılmasına bağlıdır. Kozmopolitanizm idealinin din, manevî, imparatorluk, maddî temelini, medeniyet aracını oluşturur ki bunu şöyle basit bir şemayla gösterebiliriz:
Din ile imparatorluk arasındaki ilişkiyi Osmanlılar, geleneksel olarak “din ü devlet’in ikizliği” formülüyle ifade etmişlerdir. Diğer taraftan din ile medeniyet özdeş değildir; birincisi amaç, İkincisi araçtır. D inj medeniyet ilişkisi, benzetilebilir, İnsanların dini daha iyi anlama ve yaşama yolundaki eserlerinden oluşan medeniyet, İlahî kaynaklı .replika telefon sundu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder