replika telefonlar ve madde ile kuvvet bilgisi3

replika telefonlar ve madde ile kuvvet bilgisi3

 sizlere bugün replika telefonlar  yazdı ve replika telefonlar dediki ,Kikat, hastalık, sahip, esir,  genç vesaire gibi genel jdiyor. Ve bu kavmm ancak soyut s^ı ^ CS- dm7' r,mş olduklarını ve bir ^^elime doğrudan doŞ-uya ve maddeten hissİ'V'İNer şioadıye kadar ortaya koyduğu jjetlenılecek olursa, Allah tarafmdar hiçbir bÜgiye rastlandamayacağı gibi,
"Deniliyor ki metafizik, varlığın lup^; jievcut debidir demek" (Lef^vre). [568]
Kendisine dayanak olmak için bir olgu ve jtoayan bütün felsefi düşünceler kavran3v3' jlmadıklan gibi, boş ve beyhudedirler de. ^ ucrübenin üzerinde ve hayalimizin birer fantel'^'"
Ijsacası bunlar birtakım fikir ve kelime kanşûdı^d!''??'
[il şey değildir. Acaba içimizden kaç kişi dışsal şeTlT jtoarak birtakım örnekler gösterilmeden soyut biıî allayabilmek iddiasmda bulunur.

"En yüksek fikirler, kendi kendilerine ve yavaş yavaş meydana gelirler, onları meydana getiren şey ise biibn Jurnal tecrübelerdir. Bu fikirler arasında ancak jeıçek Jûnyada kendisine bir örnek bulunabileni malum ve ta^ îiıır" (Virchovv).
Bazı çocuklar nezdinde birtakım genel fikirler bulunabM|j iasma gelince, biz bu iddiayı tartışmaya değer bir iddia 5İmak üzere kabul edemeyiz. Çünkü bu tür fikirler eğite, ;evrenin ve göreneğin sonuçlarıdır. Eğer ki çocuk bu gibi %den azade ise onda genel (569] denilebilecek hiçbir fikir iiifamaz. Nitekim bu halde bulunan bir çocukta hak fikri asla îevcut değildir. Bu fikir ancak çocuğun kendisine özgü ’i'ilayeseler ve tecrübeler yapmağa başladığı, birtakım ,^eier ve tahammül olunamaz haller karşısında bulunduğu zaman zuhur etmeye başlar. Nihayet bir zaman gelir ki, yaşı
hükümet kendisini gerçekleştirdiği füto tutmaya başlar ve o zaman hak fikri tamamıyla böyle bir fikrin doğuştan olduğu hiçbir zaman do&u Yine çocuklar ahlâk ve
Louis Büchner
estetiğe dair olan fikirlerce de doğuştan kelimesiyle vasıflandmlabilecek hiçbir özellik gösteremezler. Aksine kendi tabiatlarırun ve zevklerinin garabetiyle çoğunlukla bizi güldürecek işler yaparlar. Hatta "senin" ve "benim" kelimelerinin gösterilenine vakıf değildirler.
Çalmanm ve yalan söylemenin kötü olduğıma dair bir bilgileri yoktur. Son derece de bencildirler. Hileye ve zulme istidatları çoktur. Kısacası birçok [570] yönlerden vahşilere benzerler. Çünkü vahşiler de eğitim ve öğretimce olan noksanlarıyla birer büyük çocuktan başka bir şey değildirler. Bu benzerlik kesin bir surette bize gösterir ki, medeni bir insanda şiddetle etki icra eden diğer bir yeti vardır. O yeti çocukluğundan sonra başlayan iffet ve utanma yetisidir. Doğrusu burada kalıtım da büyük bir rol oynar. Örneğin AvustralyalIlar ve Malenezyalüar ve Afrika'run Andaman adasmm yerlileri nezdinde asla iffet ve utanma duygusu bulunmadığım Lubbock, Orton, Schiele vesair seyyahlar iddia ediyorlar. Bu kabilelerin fertleri çırılçıplak gezerler. Yalmz cinsel organlarım bir kazaya uğramaktan korumak için bir şey ile örterler ve tıpkı hayvanlar gibi alenen cinsel ilişkide bulunurlar. Lorimer Finson adlı seyyahın iddiasma göre Fiji adası sakinleri bazı bayramlar münasebetiyle sokaklarda cinsel ilişkide bulundukları gibi kendi misafirlerine de zevcelerini ve kızlarım takdim etmek âdetindedirler. Ludvvig VVolf'un gözlemine göre yine orada tamamıyla çıplak gezen esirler [571] vardır. Bu esirler gerek erkek gerek kadm hep böyle gezmek zorundadırlar. Yalmz özgür olanlar başlarma birer sarık sararlar. Yine Sör Lubbock yazıyor ki: "Eski Hint mabetlerinin ziynet ve resimlerinin delalet ettiğine göre herhangi bir kavim hiç giyinmek ihtiyacım hissetmeksizin epeyce medenileşebiliyor. Yine hâlihazırda Hindistan'da ve Seylan adasında iffet ve utanma hakkındaki fikirler bizimkilerine nispetle büsbütün başka bir haldedir". Doğu mezheplerinden olan İsmail mezhebi taraftarları asla utanma ve iffet fikrine sahip değildirler. Bu mezhepte bulunanlarm esas itikatlan, nefrete değer ve inşam isyan ettirici müthiş bir kinizm üzerine kuruludur. Medeniyet sahasmda pek ziyade ilerlemiş olan Japonlar ahlâk ve bilgiler hakkmda o kadar muhtelif ve bize zıt itikatlara sahiptirler ki, ilk bakışta onları ahlâksız
'' "Eğer ahlâkm her tarafta arızi bir vasıf ona değişken olduğunu onaylamazsak bu gibi S ^au ^fnıek ihtimal dışı kalır" (Reinhold),“it mana
‘ Hakikat, güzellik ve adalet fikirlerinin mükemmelen .^meleri ve kendilerine özgü bir değer kazanabilmeleri te ’jrdin toplum arasmda bir konum işgal etmesine ve öğretim 5731 ve tecrübe ile bu fikirleri yavaş yavaş elde etmesine ve îjletmesine bağlıdır. Ay dm ve daima düşünmeye alışmış bir dlim adamıyla el işleriyle uğraşan bir amelenin fikbleri Hasında ne büyük farklar vardır! Tarih bilen ve az çok hayatın îTübelerini gören bir genç adalet uğrunda büyük bir haıaıelle .alışırken, cahil ve tecrübesiz diğer bir genç olanca nekkülüyle baskıya boyun eğer. Güzellikten anlayan bu Dinse bir sanat eserini saygı ile seyrederken, bundan ulamayan bir kimse yine aym sanat eserini aşağılamaktan iinmez... Bizim bilgilerimiz kökü toprakta bulunan bu bitki aiidir. Bu bilgilerin esası gayri şahsi bir zemine kökletira îinış oldukları halde duyularımızın yardımıyla büyüıleı. Bir îfc topraktan çıkarınca hemen kuruduğu gibi, bizden ayn •îçl'ir fikir ve bilgi de mevcut olamaz.
Bunlardan anlaşılıyor ki, bizim nazanmızda kesin hiçbir hiçbir nosyon yoktur. Her bilgi ve her fikir mutlaka fularımızdan biri vasıtasıyla gelir.., Varsın metahâ boşuboşuna "mutlak" ve "soyut" [5741 kelimelerini ^layıp dursunlar! Dinler yine aynı beceriksizlikleriyle “it ilhamlardan söz etsinler! Şurası muhakkaktır İd hiçbir doğuştan olamaz. Bütün bildiklerimiz ve 'Ses mukayese ürünüdür, Biz
Işık olmasaydı karanlığa dair hiçbir fikrimiz olmazdı. Şeyler muhtelif büyüklükte olmasaydı küçüklük ve büyüklüğü bilemeyecektik. Sıcaklığm derecesi değişmeseydi sıcaklık ve soğukluğa dair de bir fikir elde etmenin imkânı yoktu, işte bu da bize anlatıyor ki, hiçbir bilgi kesin değildir. Biz hiçbir zaman ebediyet, ezeliyet, sonsuzluk fikirlerini hakkıyla kavrayamayız, çünkü zekâmız, duyulanmızm smırıyla smırlı olduğundan zaman ve mekân içinde daima geçilmesi imkânsız engellerle karşılaşır. Halbuki biz duyulur âlemde daima bir sebep araşürmasmı âdet edinmişizdir. Nerede bir hadise görürsek ona bir sebep ararız. Bu âdet bizi sebebini bilmedi^miz şeylere karşı kayıtsız bırakmamış ve mutlaka 1575] bir "ilk sebep" icadına sevketmiştir. Halbuki böyle bir tasavvur bilim ve tecrübe ile taban tabana zıttır.replika telefonlar yazdı ve sundu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder